CEYDA ULUKAYA- Buğday Derneği’nin yayımladığı Gıda Krizi raporu; tohumdan tarlaya, tarladan sofraya uzanan zincirde gıda ve beslenme konusunda yaşanan sorunlara dikkat çekerek, çözüm önerileri sunuyor. Rapora göre gıda sisteminde yaşanan sorunların en başında gıda paylaşımındaki adaletsizlik ve israf var. Raporda giderek daha fazla insanın yeterli beslenme ihtiyacı konusunda sorun yaşadığına değiniliyor.
Rapordaki bazı tespitler şöyle:
*Gıda ürünlerine kaloriler, tuz, düşük kalite yağlar, şekerler ve zararlı yapay tatlandırıcılar eklenmesi, sağlık üzerindeki olumsuz etkilere rağmen bunların satışlarını artırıyor. Gıda koruyucuları özellikle gelişmekte olan ülkelerde sağlığa yönelik olumsuz etkileri pekiştiriyor. Nörodavranış bilimleri bulgularına göre bunun bir nedeni de, kimi sağlıksız gıdaların beyindeki ödül mekanizmalarını harekete geçirmesi, yani dopamin hormonu salgılanmasını sağlayarak mutluluk, coşku ve doyum hissi vermesi.
Oldukça tehlikeli sonuçlara yol açan azot gübresi, kıyı ekosistemlerine girerek okyanuslarda 245 bin km2’yi aşan büyüklükte 400’den fazla “ölü bölge”ye neden oldu.
Beslenme yetersizliği
*Bir başka sorun da gıdaların besleyici değerlerden yoksun olması. Örneğin, besleyici değeri bulunan özünden, kepeğinden ayrılmış ve geriye nişastası kalmış tahıllar, meyve ya da süt yerine meyve aroması ve süt tozuyla işlenmiş yiyecek ve içecekler beslenme yetersizliğine neden oluyor.
*Ankara Tabip Odası’nın 2022’de yaptığı açıklamaya göre, Türkiye’de 2006’dan beri dokuz kat artan gıda enflasyonu sağlıklı ve besleyici gıdalara erişimi güçleştiriyor. Fazla miktarda karbonhidrat tüketmek, sağlıklı-dengeli-yeterli beslenememek anlamına geldiği gibi aynı zamanda obeziteye yol açıyor.
Azot tehlikesi
*Azot gübresi verim artışına önemli ölçüde katkı sağlasa da oldukça tehlikeli. Bu gübreler toprakta ağır metal birikmesine sebep oluyor. Aynı zamanda kanserojen olduğu bilinen veya şüphelenilen zararlı kimyasalları serbest bırakıyor. Azotlu gübre uygulaması, yer altı sularındaki ve ayrıca yapraklı ve kök sebzelerdeki azot birikimiyle doğrudan ilişkili. Yüksek azot içeriğine sahip yiyeceklerle beslenme; tiroidin, çeşitli kanserlerin, nöral tüp kusurlarının (fetüs gelişimi sırasında) ve diyabetin gelişmesine neden olabiliyor. Kıyı ekosistemlerine giren gübreler, 245 bin km2’yi aşan büyüklükte 400’den fazla okyanus ölü bölgesine neden oldu.
Türkiye’de su kıtlığı
Rapora göre, Türkiye’nin su ayak izinin yüzde 89’unu tarımsal sulama ve hayvancılık oluşturuyor. Raporda, “Tarımda aşırı su kullanımı devam ederse yaşanacak su kıtlığı öncelikle hem bitkisel hem de hayvansal gıda üretimini etkileyecek” deniyor.
Gizli maliyet: Sağlığın bedeli
Raporda gıdanın üretiminden tüketimine kadar olan süreçteki görünür maliyetlerinin yanı sıra gizli maliyetlere de dikkat çekiliyor. Bu maliyetler ekolojik, sosyal ve sağlık açısından ödenen bedelleri anlatıyor. BM Gıda Sistemleri Zirvesi 2021 Bilim Grubu’nun hesaplamalarına dayandırılan verilere göre, gizli maliyetlerin piyasa fiyatlarına dahil edilmesi gıda fiyatlarının kabaca üç kat daha pahalı olması anlamına geliyor. 28 AB ülkesinde yapılan araştırmaya göre, pestisitlerin de içinde bulunduğu kimyasalların neden olduğu kısırlık 2.4-3.1 milyar euro, meme kanseri 16 milyar euro, prostat kanseri 9 milyar euro, otizm 226 milyar euro, aşırı kilo ve obezite 81 milyar euro, diyabet 300 milyar euro maliyete neden oluyor.
İki çözüm
1) KENTSEL TARIM: BM Kalkınma Programı’na göre dünya genelinde 800 milyon insan kentsel tarımla uğraşıyor. Dünya gıda ihtiyacının yüzde 15’i de kentsel tarım aracılığı ile sağlanıyor. Örneğin Kanada’nın Vancouver şehri sakinlerinin yüzde 44’ü ve Toronto’da yaşayanların yüzde 40’ı kent tarımı yapıyor. 153 bin ton ile Türkiye’de üretilen buğdayın binde 9.3’ünü üreten İstanbul ise kendi buğday tüketiminin ancak yüzde 5.3’ünü karşılayabiliyor. Başlıca yaş sebze ve meyvelerde bu oran genellikle yüzde 1’in altında. 2050 yılında dünya nüfusunun yüzde 66’sının kentlerde yaşayacağına yönelik tahminleri göz önüne aldığımızda, kent tarımının önemi netleşiyor.
2) AGROEKOLOJİK ÇİFTÇİLİK: Raporda agroekolojik çiftçilik yöntemlerinin uygulanması durumunda sadece 10 yıl içinde küresel gıda üretiminin iki katına çıkabileceği vurgulanıyor. Dünya genelinde agroekolojik yöntemler, ortalama yüzde 79 artan üretimle birlikte kritik çevre faydalarını da artırdı. Çeşitlilik içeren agroekolojik çiftçilik, türler arasındaki sinerjiyi en üst düzeye çıkararak doğal dengelerin yeniden tesis edilmesine hizmet ediyor.